Dilipak: İslam dünyası yeni fitnelere hazır olmalı

Habervakti muharriri Dilipak’ın “Düşünmez misiniz” başlıklı yazısı;

Suudların MBC Tv kanalı, Ramazan ayında yeni bir dizi başlattı. Güya Türkiye’nin Sufi tesirinde Osmanlı, Selçuklu dizileri üzere bir mantıkla hazırlanmış Emevi periyodunu husus alan bir dizi bu. Sinemanın ismi “Muaviye”. 4 Halife devrinden (632-661) sonra ki “ısırıcı melikler” devrinin başlangıcındaki “Emevî Hanedanı”nın kurucusunun hayatını bahis alıyor.

Bu dizi Emevi saltanatını yüceltirken sinema Hz. Ali ve ehlibeytin yanlış yaptıklarını savunuyor. İslam’ın 4 halife periyodunun “kabile yönetimi” olduğunu “İslam Medeniyeti”nin inşasının Sahabelerden Muaviye ve Yezid periyodunda gerçekleştiğini ileri sürüyor. Bu haliyle sinema, bir yandan Şia’ya, bir yandan Sufi geleneğine bir karşı çıkış manası taşıyor.

“İslam dünyası yeni fitnelere hazır olmalı”

Büyük-büyük-babası Ümeyye bin AbdÜşşems’ten ve Mekkeli Kureyş kabilesine bağlı Ümeyye ailesine, İslamlaşma, İslam’a yapılan hizmetler ve fetihler husus ediliyor. Öte yandan Muaviye bin Ebu Süfyan’ın kız kardeşi Ümmü Habîbe (asıl ismi Ramlah bint Ebî Süfyân), Resûlullah (s.a.v.) ile evlenmiştir. Ümmü Habîbe, İslam’ın birinci yıllarında Müslüman olmuş ve Habeşistan’a hicret eden sahabelerden biri olmuştur. Daha sonra eşi vefat edince, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onunla nikâhlanmıştır. Ailenin Resulullah ile bu türlü bir bağı da var.

İslam dünyası yeni fitnelere hazır olmalı. Evet bu devir Hz. Ömer devrinde Kadisiye savaşı sonrası İran’ın fethinden sonraki zenginlik ve ihtişam devridir. Endülüs’te de Emevi’lerin rolü büyüktür, Mısırda da.. Hatta Eba Eyyüb el Ensari’nin İstanbul’a gelişi Yezid devrindedir. Kuşkusuz bir periyodu bütünü ile savunmak ya da mahkum etmek çok zordur. Her vakit her yerde düzgünler ve berbatlar olmuştur. Ebu Eyyüb el Ensari’nin İstanbul’a gelişinin de Yezid vaktinde gerçekleştiğini not etmek gerekir.

“Arab Şiası”

Suudlar öncelikle İran’a karşı bir kampanya olarak bunu yapıyor olabilir. Hala de, Irak’ta Kutsal bir Şia devletinin kurulmasının konuşulduğu bu türlü bir vakitte bu tartışma Arabları da bölecek. Zira güçlü bir “Arab Şiası” olduğu da unutulmamalı. “Necef / Kerbela bölgesi”nde kurulacak “Kutsal Şia devleti”nin merkezinde Arab Şiası olacaktır. Bu mevzuyu “Gaib Mehdi” konusu işle birlikte düşünüldüğünde mevzu İslam dünyasında yeni bir tartışmanın fitilini ateşleyebilir. Aslında bu durum Sünni dünyada da, Sufi kontaklı olarak yeni bir tartışma başlatabilir. Bir müddetten beri mevzudaki ikazlarımı okurlarımın bilmesi gerekir. Bunu şunun için yazıyorum: Suudi rejimi kendini aklamak için Muaviye ve Yezidi aklaması gerekiyor. Zira kendi bugünkü siyasetleri o istikamette bir seyir takip ediyor.

Emevi saltanatı 661’de, kuruluşunun 29. yılında yıkıldı. Akabinde Abbasi saltanatı başladı. (750-1517) İmamı Azam’ın MS 14 Haziran 767’de Emevi saltanatının 17.yılında Halife tarafından Şehid edildiğini görüyoruz. Siyaset bu türlü bir şey. Birileri için iktidar ve saltanat için gayeye giden her yol legaldir. 4 Halife devrindeki 3 halife Şehid edildi. Osmanlı padişahlarının hepsi tıpkı aileden ancak üçte biri darbelerle indirildi.

“Başörtüsü, sakal, sarık, cübbeden ibaret Müslümanlık”

Dostlar bana ülkemizin, bölgemizin, İslam dünyasının, dünyanın gidişatını soruyor. Gidişat yeterli değil. Korkarım, bu gidişle gelecek günler geçen günleri aratacak. Elbet karanlığın en koyu anı aydınlığa en yakın oldu vakittir. Bakarsınız, Hz. Yunus kavmi üzere son anda bir kurtuluş gerçekleşir. Ancak şu anda ne bu türlü bir takım var, ne bir proje. Şahıslara endeksli bir algı süreci yaşıyoruz. “Biz zalimlerden olduk” diyen kimse olmayınca, tevbe istiğfar eden de yok. “Bana itimat gerisini merak etme sen” havasında gidiyorlar. Meğer göklerin hazinesinin anahtarı ya da göklerin ordularının komutası peygamberlerin bile elinde değil. “Uluslararası sistem”in himayesine sığınanlar ile bir yere varmak mümkün değil. Bu durum İslam dünyasının genelinde de bu türlü. Savunma endüstrileri, gökdelenleri, yol, köprü, baraj, hava alanı, tünel, kent hastaneleri ile övünüyorlar. Daima dünyevi şeyler. Din diye seromoni, ritüel, ikonografik eserler, gösterişli merasimler, mescitler falan. Bırakın dini mektep medreseleri, cami cemaatinin ya da tarikat cemaatlerinin haline bakın durumu görürsünüz. Başörtüsü, sakal, sarık, cübbeden ibaret bir Müslümanlığın ülkelerimizi getirdiği durum ortada.

“Lawrance gece namazlarını ihmal etmiyordu”

FETÖ de benzeri şeyler yapıyordu lakin, onu ihanetinden ötürü affetmedik. Bir FETÖ gitti, peşinden 40 tanesi geldi. Ebu Cehil ölmedi, kıtalar dolaşıyor. Lawrance’ler de o denli. Lawrance gece namazlarını ihmal etmiyordu. Hatta Londra’ya döndükten sonra bile gece namazlarına devam ettiğini anlatır hatırlarında. Mekke’deki Osmanlı kalesi Ecyad’ı yıkıp, otel yapan Suudi hükümdarı “Çöl Şeytanı” Lawrence’ın Cidde’de yaşadığı konutu restore ettirmiş, kapısına da “Bu konut, Türklere karşı savaş vermemize yardımcı olan Lawrence’ın karargâhıdır” plaketini asmış! Muaviye sinemasını yapanlar da Ecyadı yıkıp Lawrence’in meskenini restore edenler. Aslında görmek isteyenler için bugün her şey çok açık. Fakat tabi, görmek istemeyenden daha kör kim olabilir ki! Birileri kendi günahlarını perdelemek için, sureti haktan gözükerek, halkın güzeline giden şeyler de yapıyorlar.

mRNA’yı da şifa diye millere verip öldürmediler mi?

Bu kadar İslam ülkesi var, birçok bize bakıp onlar da bu kervana katıldı. Bunlardan hangisi “mRNA PCR ile insanları öldürdük” dedi ki. Bizimkiler CHABAT’dan, AGARTHA’dan kelam ediyorlar mı?. Kaab b Züheyr “Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun cürüm ortağı” der. Aslında bunların altın tası da kaplama, balları da geçersiz, lakin içindeki zehir gerçek.. Şayet birileri insanlara bu türlü bir tas içinde bala zehir karıştırıp sunarken, birileri de altın tasa ve bal ikramına övgüler diziyorsa, yapılan işe kabahat ortağı olur. Casusun sakalının uzunluğu, kıraatının hoşluğu, sarığının, cübbesinin ihtişamı, cömertliği ve çabası “gerçek”(!?) olsa da övgüye layık değildir. mRNA’yı da şifa diye millere verip öldürmediler mi? Bu cinayetin faillerinden kimse hesab sormadı. Şeytan bizi Allah’la aldatmasın. Islah edici pozlarla bozgunculuk yapanlara dikkat etmek gerekmez mi? Çöl Şeytanı Lawrance Şerif Hüseyin’in adamlarını bu türlü kandırmadı mı? Birebir olaylar birçok ülkede daha yabanî formda devam ediyor.

Kitap yetimlerin hakkı konusunda namaz kılanları azarlar. Çokça namaz kılması, yetim hakkı yiyenlerin prestijini artırmaz, günahını artırır. Zira ikisi birden varsa ve düzgünlük yüzleri kötülüklerini gizlemek için bir maske ise bu münafıklık alametidir. Evet adil şahidler olmalıyız. Öte yandan çok dikkatli olmalıyız. Lut kavminin helakı öncesinde, herkes kötülük yapmıyordu. Güzellik yaptıklarını zannedenler, haksızlıklar karşısında susuyorlardı: Servet ve iktidarlarının ziyan görmesinden, onların kendilerine sataşmasından korkuyorlar. Haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytanlardı halbuki. Ayet ne diyordu: “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allahım”

“Türk İslam’ı, Arab İslam’ı, Fars İslam’ı tuttu”

Sırada Maturidi – Eş’ari çatışması da vardı, ancak onu ertelediler. Türk İslamı, Arab İslamı üzerinden bir tartışma başlattılar fakat, halkın Maturidi ya da Eş’ari’den anladığı yok. Fakat Türk İslam’ı, Arab İslam’ı, Fars İslam’ı tuttu. Bu türlü bir İslam yok. Kim ki biri dinine bir şey ekler ya da ondan bir şey çıkartırsa o kişi eklediği ya da çıkarttığı ile başbaşa kalır ve din ortadan çekilir.. Kim ki dinini kendi siyaset, saltanat, menfaatine gereç yaparsa, onlar İsrail oğullarının lanetlenmesine sebeb olan bir işi yapmış olurlar. Kim ki ırkçılık yaparsa o da Şeytanın mirasına ortak olur. Birinci haram, birinci günah, birinci lanet Irkçılığadır. Biz bu manada bırakın particilik, mezhepçilik yapmayı Müslümancılık bile yapamayız. Şii ve Sünni 2 Mehdi ortasında bir çatışma daha cazip geliyor onlara.. Birileri Sünniliği Sufilikle birlikte söylem ediyor. Onu da Osmanlıcılık biçiminde tanımlamaya çalışıyorlar güya. Öte yandan bir de Neo Şamanizm örgütlenmeye çalışıyor sessiz ve derinden. Onun ucu da Etrüskler üzerinden Roma’ya kadar gidiyor. Romüs-Romülüs efsanesi Ergenekon’a çok benziyor değil mi? Zati Türkçe Hind-Avrupa Lisan Kümesinden değil mi. Sahi bizdeki Dil Tarih Coğrafya fakültesi işin başında bunun için kuruldu. “Kültür Milliyetçiliği” biçiminden tanımlanan Türklüğün Anayasadaki sözü de bu değil mi? Esasen Türk Ortodoks var, Katolikler de Türk olunca geriye fazla bir şey kalmıyor. Karay+Hazara+Nuhi Yasalar temelinde Rotshcihildler de Türk sayılır artık. Moğollar zati Türk. Hindistan’ı 300 yıl yönettik, Onlar da en azından Etrüskler kadar Türk sayılır, Çin de uzaktan akraba da olsa, Ruslarla Balkanlar, Kafkaslar, Yakutlar üzerinden akraba sayılırız. Kızılderililer zati Türk, geriye de aslında fazla kimse kalmadı.

Birileri Tekasür mühletini hiç mi okumaz. Geleceği kimse bilmeyeceği halde, insanlara gelecek vadedenler hiç mi Allah’ın gazabından korkmazlar. Beşerler neden bilmedikleri şeylerin, emin olmayan bireylerin peşinden gidenler. Kimi ezel-ebed tezi ile ortaya çıkar haşa, kimi, beşerler kendilerini değiştirmedikleri halde ve adaletsizlik, zulüm, hayasızlık almış başına giderken harika güç olma hayalleri ile toplumu oyalar. Keskin hocalar duaları ile insanları coştururken, o insanların kendilerini değiştirmesinden, tevbe istiğfar etmelerinden, din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmekten vazgeçmeleri konusunda bir ikazda bulunmazlar. Allah’ın onlardan istediği sorumluluklarını kuşanmasından kelam etmezler. İste ve olsun, güya birtakım şeyleri iki cümle ile istemediğimiz için olmuyormuş üzere. Müslüman dua ederken kendi ellerine bakar. Birinci hareketin kendinden gelmesi gerekir.

habervakti.com