Allah ile pazarlık yapan teyze…

Yardım kuruluşu yöneticisi Şerafettin Keke’nin, yıllar evvel çıktığı bir düzgünlük çalışmasında karşılaştığı hüzünlü öykü;
“Allah ile Pazarlık Yapan Teyze”!…
Gıda kolisi dağıtıyorlardı.
Her vakit koli verdikleri bir konuta geldiklerinde,
Kapıya çıkan bir teyze:
“Evladım, bodrumda yaşayan yaşlı bir teyze var. Ne olur ona da bakın. Çoluk çocuğu da yok. Onun durumu bizden çok daha kötü” demişti.
Görevli:
“Güzel ablam, getirdiğimiz koliler sayılı. Elimizde fazla yok. Fakat bir daha geldiğimizde inşallah o teyzeye de bakalım.
Gerekirse ona da bir koli veririz” demişti.
Koliyi alan teyze ısrarla:
“Yahu, ne olur O’na bakın. Onun durumu çok makûs. Allah isteği için bakın” deyince,
Görevlinin,
Koliler sayılı olduğundan ve elinde kâfi koli olmadığından, yardım yapma niyeti yoktu.
Çünkü daha evvelden koli yardımı yapacağı insanları telefonla aramıştı.
Herkes onun getireceği yardım kolilerini bekliyordu.
Kapıyı açan teyzenin ısrarı nedeniyle,
Bodrum katına inmişti.
Kapıyı çaldı.
Beli iki kat olmuş,
Yaklaşık 70-80 yaşlarında bir teyze kapıyı açmıştı.
Yaşlı teyze:
“Buyur oğlum” demişti.
Görevli ise:
“Teyzeciğim nasılsın? Ne var ne yok. Sıhhat ve sıhhatin nasıl? Bir muhtaçlığın var mı?” demişti.
Kambur ve yaşlı teyze başını yarım kaldırarak,
Görevliye baktı:
“Oğlum ben seni tanıyamadım. Sen kimsin?” dedi.
Görevli:
“Say ki senin oğlunum. Sen de benim annemsin. Halini, hatırını sormaya geldim” dedi.
Kambur yaşlı teyze:
“Sen benim oğlum olamazsın” dedi.
Görevli:
“Neden o denli dedin teyzem?” dedi.
Teyze: “Benim oğlum isen, neredesin bu denli vakittir?
Bugüne kadar neden sormadın beni?
Neden aramadın?
Bu nasıl bir evlatlık?”dedi.
Görevli yıkılmıştı.
Verecek yanıtı yoktu.
Hıçkırıklara boğulmuştu.
Ama muhakkak etmemeye çalışıyordu.
Zor bela:
“Tamam çok özür diliyorum. Yanılgı benim. Ben evlatlık edemedim. Senin üzere annenin hatırını soramadım. Lütfen bir gereksinimin var mı? Ver elini öpeyim. Barışalım annem” dedim.
Yaşlı teyze elini güç bela uzatmıştı.
Çaresiz..!
Ve akabinde:
“Evladım…Gir bak mutfağa bir avuç bulgurdan öbür bir şeyim yok. Komşularım verirse bugün tokum. Vermezse açım. Ve ben üç gündür su ile oruç tutuyorum. Açım…” demişti.
Sakallı misyonlu
Kendini tutamamıştı,
Ağlıyordu.
Mahcup ve bitkin kalmıştı oracıkta.
Yaşlı teyze:
“Biliyor musun evladım ben dün Allah ile pazarlık yaptım”.
Dedim ki Allah’a, ‘Ya bana yarın akşama kadar yiyecek bir şeyler gönderirsin, ya da ben senin için bir daha oruç tutmayacağım’ demiştim” dediğinde
Ak sakallı vazifeli:
“Ben o an bittim.
Bittim….
Biz nasıl insandık?
Bu nasıl evlatlık?
Dinimizin bize yüklemiş olduğu bu sorumluluğu nasıl yerine getiremedik.
Bu insanları neden arayıp bulamadık?” diye geçirmişti içinden.
Sonra,
Hemen oradan fırlayıp,
Koşarak,
Arabaya yöneldi.
Arabadan aldığı çuvalı kambur yaşlı teyzeye getirerek,
“Anneciğim, Allah senin istediğini gönderdi” deyip
Verdi.
Görevli sonrasını şöyle açıklayacaktı:
“Ardından her daim onun evladı olduk.
Tüm gereksinimlerini karşıladık.
Ama çok sürmedi.
Rabbim emanetini aldı.
Allah’ına kavuştu. Ben ondaki imanı, teslimiyeti, samimiyeti,
Başka kimsede görmemiştim.
Çünkü teyze bizi yüreğimizden vurmuştu”