ANALİZ: ‘Türkiye-Suriye Deniz Yetki Alanları Anlaşması’

Cihat Yaycı, bölgede öngörülen “deniz yetki alanları anlaşması” ile ilgili şu değerlendirmede bulundu:
Türkiye ve Suriye, kara sonunun yanı sıra Akdeniz’de de deniz komşuluğu bulunan iki devlettir.
Bu nedenle deniz yetki alanlarının adil ve hukuka dayalı bir halde sonlandırılması, iki ülkenin güvenlik ve ekonomik çıkarlarına uygun bir adım olacaktır.
19 Kasım 2003 tarihinde Suriye, çıkardığı yasa ile “karasularının temel sınırlardan itibaren 12 deniz mili, bitışik bölgesinin 24 deniz mili ve MEB hududunun 200 deniz milini aşmayacak şekilde” BM’ye bildirimde bulunmuştur (BMGK, 2003).
Ancak Suriye, bugüne kadar bu MEB ilanına uygun olarak rastgele bir memleketler arası muahede yapmamış, sonlandırma yapmamış ve kendi yetki alanları içerisinde kalıcı bir hukuk tabanı oluşturmamıştır.
Ancak, 24 Mart – 5 Ekim 2011 tarihlerinde Suriye tarafından düzenlenen petrol arama ve çıkarma ihaleleri, Türk deniz yetki alanları ile örtüşen bölgeleri de kapsamış ve Rusya üzere bölge dışı güçlerin müdahil olmasına taban hazırlamıştır.
Aynı vakitte bu alanlar, TPAO’ya 27 Nisan 2012 tarihli Bakanlar Kurulu kararyla verilen ruhsat alanları ile çakışmış ve Türkiye, 27 Mart 2018’de BM’ye sunduğu kıta sahanlığı mektubunda bu hususu açıklıkla ortaya koymuştur.
Halbuki Türkiye ile Suriye ortasında, deniz yetki alanları sonlandırma antlaşması yapmak hukuken mümkün, makul ve gereklidir.
Deniz yetki alanlarının sonlandırılması konusunda Mavi Vatan Doktrini’nde de belirttiğimiz temel prensipler olan;
-“Hakkaniyet”,
-“Orantılılık”,
-“kapatmama”,
-“coğrafyanın üstünlüğü”,
– “Çevreleme”
ilkeleri çerçevesinde yapılabilir.
Zira, Suriye ve Türkiye ana karaları ortasındaki ilgiyi Kıbrıs Adası’nın çok ince bir uzantısı olan Karpaz Burnu’nun kesmemesi gerekmektedir. Yani Karpaz Burnu’nun ne Türkiye’nin, ne de Suriye’nin önünü kapatmaması lazımdır.
Bu nedenle “ÇEVRELEME (ENVLAVEMENT)” prensibi doğrultusunda, Karpaz Burnu’nun karasularıyla çevrelenmesi (enclavement) lazımdır.
Bu durum, milletlerarası deniz hukukunda hakkaniyet unsuruna de uygun bir tahlil teşkil edecektir.
Dolayısıyla Suriye’nin Türkiye ile birlikte hukuka uygun formda hareket etmesi, her iki ülkenin çıkarlarını garanti altına alacaktır.
Görüleceği üzere, bu halde yapılacak bir deniz yetki alanları sonlandırma antlaşması GKRY’nin, Türkiye’yi yok sayarak ilan ettiği kelamda MEB’i geçersiz kılacağı üzere, Suriye’ye de GKRY’nin önerdiği 8.775 km²’ lik MEB’e göre % 12,5 daha fazla alana tekabül eden 9.779 km² deniz alanı kazandıracaktır.
Deniz yetki alanının belirlenmesi, bölgede hidrokarbon kaynaklarının arama ve çıkarma faaliyetlerini türel teminata kavuşturacak ve güç paylaşımına dair çıkan sıkıntıları önleyecektir.
Türkiye ile Suriye ortasında yapılacak bir MEB mutabakatı, bölgedeki memleketler arası aktörlerin hukuksuz emellerini de boşa çıkaracak, Doğu Akdeniz’de barış ve istikrarı güçlendirecektir.
Türkiye ile Suriye ortasında “Deniz Yetki Alanları Sonlandırma Anlaşması” imzalanması, iki ülkenin çıkarlarına tam olarak hizmet edecek bir kazan-kazan durumu yaratacaktır.
Bu mutabakat ile hem Akdeniz’in hakkaniyete dayalı hukuk nizamı sağlanacak, hem de bölge dışından gelen aktörlerin hukuksuz talepleri bertaraf edilecektir.
Böylelikle Suriye, GKRY’nin önerdiğine nazaran en az 1.104 km² (% 12,5) çıkar sağlayacak,
Türkiye ise, Türkiye’yi yok sayan GKRY’nin oyununu ve gaspını bozacak, 7.860 km2 alan kazanacak ve İskenderun körfezi ile Suriye ortasındaki “Mavi Vatan” hudutlarını tesis etmiş olacaktır.